Bilgi Bankası
At, geçmiş yıllarda çiftlik hayvanları arasında daha fazla öneme sahipti. Çünkü
tarımda, ulaşımda, çekim, binek ve yük taşıma işlerinde iş hayvanı olarak kullanılmıştır.
Ayrıca at, kara ordularında gerek süvari gerekse mekkâre (yük taşıma) birliklerinde ve
topların çekim işlerinde, bugün motorlu araçların gördüğü hizmetleri görmüştür. Birçok ülke
atı, daha çok ordularında kullanmak üzere yetiştirmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın sona
erdiği 1945 yılından sonra hemen her ülkede ordularda at miktarı yok denecek kadar
azaltılmış ve hatta tamamen kaldırılmıştır.
Ordularda olduğu gibi tarımda da motorlu taşıtların hızla geliştirilmesi ve yayılması
ile at tarımdaki önemini kaybetmiştir. Memleketimizde tarımda çok hızlı bir makineleşmeye
karşın bazı bölgelerde halen tarımda az da olsa at gücünden yararlanılmaktadır. At; tarla
sürümünde ve diğer tarım işlerinde, özellikle küçük işletmelerde ve arazisi engebeli
bölgelerde azalarak kullanılmaktadır.
Memleketimizin dağlık veya motorlu araçların çalışamayacağı bölgelerinde at, bir
ulaşım aracı olarak kullanılmakta ve bu bölgeler için büyük bir değer taşımaktadır.
At, Türklerin folklor, edebiyat, şiir, spor ve oyunlarında ve hatta eski dönemlerde dini
törenlerinde önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Türk çocuklarının 3 yaşında ata binmeye
alıştırıldıkları ve 8 yaşında tam bir süvari oldukları tarihî kaynaklarda yer almaktadır. Ünlü
kişilerin ve kabilelerin üstünlükleri, sahip oldukları ve yetiştirdikleri üstün özellikli atlara
atfedilmiştir.
Teknolojik gelişmelere paralel olarak atın yerini hızlı bir şekilde motorize araçlar
almıştır. Türkiye’de de at yetiştiriciliği dünyadaki gelişime paralel bir seyir göstermiştir.
AT IRKLARI, DONLAR VE NİŞANELER
Tarihte Türk milleti diğer milletlere göre atla daha yakından meşgul olmuş, onu daha
çok sevmiş ve benimsemiştir. At, Türkler tarafından evcilleştirilmiş, ilk at yarışlarını Türkler
yapmış ve çeşitli atlı sporları Türklerde geliştirilmiştir (cirit, top ve çöğen, oğlak oyunları).
Atın Zoolojik Sistemdeki Yeri
Zoolojik sisteme göre sınıflandırmada yöntem tümden gelim şeklindedir. Diğer bir
deyişle geniş kapsamdan başlayarak dar kapsama doğru gidilir. Atların bu sistemdeki yeri şu
şekildedir:
Grup:Omurgalılar - Vertebrata
Sınıf:Memeliler - Mammalia
Alt sınıf :Plesantalılar - Placentalia
Takım :Tırnaklılar - Ungulata
Alt takım:Tek tırnaklılar - Perissodactyla
Familya :Atgiller - Equidae
Cins:Equus
Tür:At - Equus caballus
Atgiller familyası içinde tek tırnaklı diğer türler de mevcuttur. Bu türler; eşek (Equus
asinus), katır (Equus mulus) ve zebra (Equus zebra) dır.
At yetiştiriciliği, yukarıda yapılan sınıflandırmanın tür basamağında yer alan At
(Equus caballus) ile ilgilenmektedir.
Atın Kökeni
Bugün yeryüzünde bulunan evcil atların kökenini Przewalski (Preçevalski) ve Tarpan
adı verilen yabani atların teşkil ettiği bilinmektedir.
Resim: Przewalski atı (Geoff Simpson / Nature Picture Library)
Bu yabani atlardan Przevvalski (Yabani Moğol atı olarak da bilinir.) bugün dahi
Sibirya ve Moğolistan ormanlarında yabani olarak yaşamaktadır. Bugün büyük hayvanat
bahçelerinde bunun örnekleri bulunmaktadır. Bu yabani at tipi geçmişte çok sayıda ve
sürüler hâlinde yaşamıştır. Bu at 130 cm cidago yüksekliğinde, derin ve geniş bir beden
yapısına sahip büyük başlı, kalın boyunlu bir hayvandır. Bacakları ve kemik yapısı
kuvvetlidir. Genelde kaba görünüşlü olup bedeni örten kılların rengi kırmızımtırak esmerdir.
Sırtında koyu renkli kıllardan oluşan ester çizgisi (katır çizgisi) bulunur. Yele kılları diktir.
Soğukkanlı at ırklarının pek çoğuna bu yabani at köken teşkil etmiştir.
Evcil at ırklarına köken teşkil eden ikinci yabani örnek ise Tarpan atıdır. Tarpan atı
bugün yeryüzünden tamamen kaybolmuş olup (Son Tarpan atı 1887 yılında ölmüştür.)
yabani hayatta bile örneklerine rastlanmamaktadır. Paleontolojik araştırmalar bu atın, Güney
Rusya'dan Kafkaslara kadar uzanan bölgede yaşamış olduğunu göstermektedir. Yine tarihsel
ve paleontolojik verilere göre bu atın da takriben 130 cm cidago yüksekliğinde fakat
Prezewalski atına oranla beden yapısının daha ince görünüşlü, başın daha küçük ve bedeni
örten kılların yani donunun sincabi olduğu bilinmektedir. Tarpan atı başta Arap atı olmak
üzere bütün sıcakkanlı at ırklarına köken teşkil etmiştir.
Resim: Erlebnispark Tripsdrill adlı bir lunaparkta Heck (Tarpan) atları
Atın Evciltilmesi
Atın M.Ö. 3000 yıllarında Orta Asya'da evciltildiği kabul edilmektedir. Asya'da
Kafkaslardan Çin'e kadar uzanan geniş bölgede hem Tarpan ve hem de Prezewalski yabani
örneklerinden evciltilmeler olmuştur. Daha sonraları Kuzey Avrupa'da evciltilen at tipleri
vardır. İnsanların önceleri atı bir et hayvanı olarak avladıkları ve hatta sütünden bile
yararlandıkları tespit edilmiştir. Çünkü tarihsel dokümanlar, atın bir iş hayvanı ve harp aracı
olarak kullanılmasının çok daha geç zamanlara rastladığını kanıtlamaktadır.
Evciltildikten sonra atlar birbirleri ile karışmışlar ve insanların göçleri ile dünyanın
her tarafına yayılmış, oralarda değişik çevre şartları, insanların kendi gereksinimleri ve
zevkleri yönünden yaptıkları yapay ve de doğal seleksiyonların etkileri ile çok sayıda at ırkı
meydana gelmiştir.
At Irkları
Dünyada tanımlayıcı özellikleri bilinen 170 adet at ırkı mevcuttur. Bu at ırkları klasik
olarak iki genel grup altında toplanır. Bunlar; soğukkanlı ve sıcakkanlı at ırklarıdır (At
yetiştiriciliği literatüründe kullanılan soğuk ve sıcakkanlı deyimlerinin vücut sıcaklığı ile bir
ilgisi yoktur.). Kimi kitaplarda da soğukkanlı at ırkları ağır ırklar, sıcakkanlı at ırkları da
hafif ırklar olarak isimlendirilmiştir.
1)Soğukkanlı At Irkları
Soğukkanlı at ırkları; genel olarak çok iri ve ağır vücutlu, kasları fazla gelişmiş,
lenfatik bir temparemente (mizaç) sahip yani sakin ve ağır hareketli olmaları ile
karakterizedir. Bu ırk atlarda beden yapısı kalın ve kaba bir görünüştedir. Kemikler kalındır.
Baş küçük, gözler ufak, boyun kısa ve kalın, omuzlar kuvvetli, sağrı genel olarak çok iyi
gelişmiş, çoğu zaman oluklu ya da çift sağrı şeklinde, bedendeki kıllar bol ve uzun, kuyruk
kalın, bacakların karpal ve tarsal eklemlerden aşağı arka yüzleri uzun kıllarla kaplıdır.
Bunların cidago yükseklikleri, beden uzunlukları ve beden ağırlıkları ırklara göre değişir. Bu
ırklar daha çok ağır çekim işlerinde (özellikle çok yağışlı bölgelerde tarım işlerinde ve
orduda ağır topların çekiminde) kullanılırlardı. Bugün çok sınırlı sayıda bir gen kaynağı
olarak elde bulundurmak amacıyla yetiştirilmektedir. Bu ırklar, sıcakkanlı at ırklarına oranla
daha erken yaşta gelişirler fakat özellikle gelişme çağlarında, çok iyi bir bakım ve besleme
isterler.
Resim: Soğuk kanlı bir ırk (Shire atı)
2)Sıcak Kanlı At Irkları
Sıcakkanlı diye tanımlanan at ırkları; daha hafif ve ince beden yapısı, süratli yürüyüşe
sahip, canlı mizaçlı, bedeni örten kıllar kısa, bacakların arka yüzlerinde uzun kıllar
bulunmayan ve daha çok binek, spor ve hafif çekim ve taşıma işlerinde kullanılan ırklardır.
Bu ırklar, soğukkanlı at ırklarına oranla biraz daha geç gelişir, sıcak ve ılıman iklimlerin
hüküm sürdüğü ülkelerde daha çok yaygındırlar.
Türkiye'de Yetiştirilen At Irkları
1)Arap AtıSıcakkanlı at ırklarının en önemli örneklerindendir. M.Ö. 2000 yıllarından beri Arap
yarımadası ve çevresinde tanınmakta ve yetiştirilmektedir. Arap yarımadasının doğu ve
kuzeyinde bulunan at ırklarının Prezewalski yabani atından köken almalarına karşın, Arap
atının kökenini Tarpan yabani atının teşkil ettiğine ait görüşler daha yaygındır.
Bir vakitler dünyanın en iyi Arap atlarını yetiştiren Türkiye’de bu ırkın başşehrin ve
büyük şehirlerin ziynetini teşkil eden “küheylanları” yetişmiş ve eski Türk literatüründe
Arap atı büyük yer almıştır.
Resim: Arap atı
Arabistan çöllerindeki sert hayat şartları, bakım ve besleme şekilleri Arap atının
kuvvetli konstitüsyonunu devamlı kuvvetlendirmiştir. Arapların uyguladıkları yetiştirme
sistemi; bu ırkın morfolojik ve fizyolojik karakterlerini ve genotipini (saflığını) korumasını
sağlamıştır.
Araplar, Arap atı yetiştiriciliğinde dış görünüşe önem vermemekle birlikte, Arap atı
ırkı içerisinde bazı tipler kabul etmişlerdir. Bu tiplerin en önemlileri “Küheylan”, “Seklavi”
ve “Maneki” isimleri ile anılır. Arap atının anavatanı Arabistan yarımadası (Necit Yaylası),
Suriye ve Irak (Aneze ve Şemmar kabileleri) olarak kabul edilmektedir. 1940’lı yıllara kadar
tüm ırk özelliklerine sahip olan Arap atı örnekleri bu ülkelerde yetiştirilmekteydi.
1940’lardan sonra Arap ülkelerindeki ekonomik koşulların giderek iyileşmesi (petrol
üretimi), Arap atı yetiştiriciliğinin gittikçe gerilemesine ve sayılarının azalmasına neden
olmuştur.
Ülkemizin güneydoğu illerinde (Urfa ve Mardin) Arap atı yetiştiriciliği yapılmakta idi
ve bu yetiştiriciliğin tarihi de oldukça eskidir. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra,
devletin Arap atı yetiştiriciliğine önem vermesi, haralar kurarak bu ırkın ıslahı ve sayısını
artırılması için yaptığı yatırımlar sonucu ülkemiz dünyada bugün en mükemmel Arap
atlarına sahip ülkelerin arasına girmiştir. Hatta 1980’lerden beri ülkemiz Arap ülkelerine
sınırlı sayıda damızlık Arap atı ihracatına bile başlanmıştır.
Arap atının özellikleri
İyi bir Arap atında beden yapısında mükemmel bir harmoni, uyum (orantı) ve asalet
dikkati çeker. Çeşitli beden bölgeleri arasında görülen uygunluk ve önem bakımından Arap
atına erişen başka at ırkı yoktur.
Arap atında baş küçük ve zariftir. Başın profili düz veya dalgalıdır. Genellikle burun
üstünde hafif bir çöküntü görülür. Başın şekli genelde dört köşe ve alın geniştir. Gözler iri ve
bakışlar uysaldır. Burun delikleri geniş olup sıcak ve kuvvetli solunum esnasında açıldığı
zaman dört köşe bir şekil alır. Kum fırtınaları zamanında düz bir hat yarık şeklinde kapanır.
Kenarları ince, mukozası şeffaf pembedir. Burun ucu hafif çukurdur. Dudakları ince ve
zariftir. Üst dudak alt dudağı geçer ve ağız genel görünüm olarak sivridir.
Kulaklar küçük ve sivri, hareketli ve diktir. Boyun cidagodan sonra hafif bir çöküntü
yaparak güzel bir bükülmeyle yükselir, hatları belirli ve uzun olup, baş ve göğüs ile bağlantı
kuvvetlidir. Yele ince ipek gibi cidago yüksek ve kuru, omuzlar kâfi derecede uzun ve
eğimli, göğüs derin, uzun ve geniş, karın yuvarlak, böğürler (fossa para lumbalisler) kapalı,
sırt ve bel kısa (5 omurlu), sağrı uzun ve düz, kuyruk bağlantısı yukarıdan ve kuyruk kılları
incedir. Yürüyüş esnasında kuyruk kalkar ve havada güzel bir kavis yapar. Buna kuyruk
tutma denir. Bacaklar kuru, kemikler demir gibi sağlam, eklemler geniş, bağ ve tendolar
belirgin, tırnaklar küçük ve sağlamdır. Vücudu örten kıllar fevkalade ince ve yumuşaktır.
Damarla derini altında görülür. Yürüyüş fevkalade hafif ve elastikidir. Tırıs yürüyüşte
adımlar alçaktandır. Dörtnala yürüyüşleri (koşmaları) mükemmeldir. Adımlar çok geniş
değildir.
Cidago yüksekliği 132-160 cm olmakla beraber genellikle 145-155 cm arasındadır.
Arap atı üç yaşında gelişimini tamamlar. Doru kır ve al donlar en fazla görülür. Yağız
nadirdir. Kır donlardan koyu bakla kır, allardan yanık al, yağızın kuzguni, dorunun koyu
kestane doru olması makbuldür. Arap atı, açlığa, susuzluğa, hastalıklara ve birçok
mahrumiyete karşı dayanıklı bir hayvandır.
2)İngiliz Atı
İngiliz atı, sıcakkanlı at ırklarının en önemlisidir. İngiliz atı, insanlar tarafından belli
bir yetiştirme yöntemi ve yarış istikametinde sıkı bir seleksiyon uygulanarak meydana
getirilmiş bir ırktır.
İngiliz atının özellikleri
İngiliz atları genel olarak 165-170 cm cidago yüksekliğindedir. Bundan daha yüksek
ve daha alçak hayvanlara rastlansa da bunlar makbul tutulmaz. Baş, çok defa biraz büyük
fakat asil ve kurudur. Gözler büyük ve canlıdır. Burun delikleri büyüktür. Çene altı
(masseterler-ganaşlar) geniştir. Alın Arap atına göre dar ve uzundur. Genel görünümüyle
vücudun bütün hatları uzun görünümlüdür. Boyun oldukça uzun ve kuvvetli, baş ve cidago
ile bağlantısı iyidir. Cidago yüksek ve uzundur. Sırt ve bel normal uzunlukta geniş ve
kuvvetlidir. Beden derin ve geniştir. Sağrı gayet geniş, uzun ve arkaya doğru meyillidir.
Kuyruk bağlantısı biraz aşağıdandır ve koşarken Arap atı gibi “kuyruk tutma” görülmez.
Göğüs yapısı geniş uzun ve derindir. Bu bakımdan solunum ve dolaşım sistemi gayet iyi
gelişmiştir. Bunda da böğürler kapalıdır. Karın çekiktir.
Resim: İngiliz atı
Bacaklar kuru, açıları kapalı, kas ve tendoları kuvvetli ve belirgindir. Eklemler geniş
ve sağlam bağlantılıdır. Tırnaklar geniş ve sağlamdır. Deri ince ve yumuşak, tüyler daima
kısa ve parlak, yeleler uzun ve yumuşaktır. İngiliz atında da yüzeysel damarlar ve tendolar
belirgin olarak görülür ve hissedilir. Al ve doru en çok görülen donlardır. Kır ve yağız donlar
az görülür. İngiliz atı sıcakkanlı atlar içinde en erken gelişenidir. Daima en iyi bakım ve
besleme şartlarını sağlamak gerekir.
İngiliz atı, özellikle bir yarış ve spor atıdır. Dünyanın en süratli koşan atıdır. Adımlar
geniştir. Adi yürüyüş esnasında arka ayaklar ön ayak izlerini aşar. Tırıs ve dörtnal yürüyüşü
ise çok daha rahat ve mükemmeldir. Rahvan yürüyüş İngiliz atında da görülmez ve istenmez.
Yarışa uygun olmayan İngiliz atları başka hizmetlerde kullanılabilir. Yarış yeteneklerini
büyük ölçüde kalıtsal olarak yavrularına aktarırlar. Bununla beraber idman ve
antrenmanların yarış yeteneklerinin meydana çıkması ve gelişmesinde büyük rolü vardır.
İngiliz atı, diğer önemli at ırklarının meydana getirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Bütün tırısçı at ırkları ile konkurhipikler (yüksek atlama) için çok elverişli olan birçok
sıcakkanlı at ırkları da İngiliz atından genler verilerek meydana getirilmiş veya ıslah
edilmişlerdir. İngiliz atının iklime uyma kabiliyeti çok yüksektir.
3)Haflinger Atı
Haflinger atının anavatanı Avusturya’nın güney Tirol Alpleri’dir. Avusturya, Güney
Almanya ve İsviçre’de Alp Dağları bölgelerinde yetiştirilir. Sıcakkanlı at ırkları arasında
sayılmakla beraber soğukkanlı at ırklarının tipine benzer. Bu ırkın genotipinde soğukkanlı at
ırklarının genlerinin bulunduğunu iddia edenler de vardır. Bu at ırkı güney Tirol dağlarında
yaşayan yerli at ırkının, başka bir Alman at ırkı olan Noriker ve Arap atları ile melezlenmesi
sonunda meydana gelmiştir.
Resim: Haflinger atı
Haflinger atının özellikleri
Haflinger atı, 130-140 cm cidago yüksekliğinde olup vücut hatları ve bacakları
kısadır. Baş küçük, alın geniş, boyun kısa ve kalın, perçem ve yele bol ve uzun kıllardan
oluşmuştur. Cidago kısadır. Sırt ve bel kısa, geniş, kuvvetli; sağrı geniş biraz düşük, sağrı
kasları çok iyi gelişmiş bir durumdadır. Bacaklar ve bacak eklemleri kuvvetlidir. Kemikleri
kuvvetli eklemleri sağlam, ayaklar geniş ve sağlamdır. Kuyrukta kalın, bol ve uzun kıllarla
örtülüdür.
Haflinger atında don “Akkanat Al” dondur. Bu donda vücut açık kırmızı çay rengi
kıllarla örtülü; yele, kuyruk ve ayak uçları ise saman sarısı rengindedir. Bu don ırkın genel
karakteristiğidir. Ancak çok nadir olarak daha koyu renkli açık doru diyebileceğimiz
renklere kaçan donlar görülebilir.
Haflinger atı bir iş hayvanıdır. Süratli yürüyüş ve binek için elverişli değildir. Sırtta
yük taşıma, araba ve çiftlik hizmetlerinde kullanılabilir. Canlı mizaçlı olmakla beraber gayet
iyi huylu, yumuşak, her işe kolaylıkla alıştırılabilir ve kullanılabilir bir yapıya sahiptir. Bu
bakımdan hemen her işte kadınlar çocuklar dahi bu atı rahatlıkla kullanabilir. Dayanıklıdır,
az yemle vücut formunu ve gücünü devam ettirebilir. Bir dağlık bölge hayvanı olmakla
beraber çeşitli bölgelere ve iklim şartlarına rahatlıkla adapte olabilir. Hastalıklara karşı çok
dayanıklıdır. Döl verimleri yüksektir. Kısraklar kolay gebe kalır ve taylarını iyi büyütürler.
Haflinger atı, 1961 yılında Türkiye’ye ithal edilmiştir. 15 kısrak ve 4 aygırla
1963’lerde başlayan yetiştirme devlet kurumlarında süratle ilerlemiştir. İthal edilenlerden
sonra Türkiye’de doğup büyüyen kuşaklar Türkiye iklim şartlarına gayet iyi uymuşlar ve
halk tarafından da sevilmiş ve benimsenmişlerdir. Yurdumuzda saf yetiştirilmesinin yanında
yerli atlarımızla ve yarımkan Arap atlarla melezlemesi yapılmıştır. Bugüne kadar elde edilen
sonuçlar memnuniyet vericidir.
4)Midilli Atları (Poniler)
Sıcakkanlı atlar grubuna dâhil edebileceğimiz bir at grubu da Ponilerdir. Türkçede
Midilli atı diye anılan Poniler gayet küçük yapılı atlardır. Bunların genel olarak cidago
yükseklikleri 110-120 cm arasındadır. Hatta “minyatür at” denilen 90 cm cidago
yüksekliğinde çok küçük örnekleri bile vardır. Midilli atlarının vücut formları, donları ve
diğer bazı özellikleri yetiştikleri yerlere göre değişir ve bu bakımdan çeşitli ırk isimleriyle
tanınırlar. Midilli atları genel olarak adalarda ya da dar arazi bölgelerinde yetişmişlerdir ve
ırk olarak Midilli atları rahvan yürüyüşe sahiptirler.
Bizdeki Midilli atlarının orijinlerinin Midilli adasından kaynaklandığı söylenebilir.
Midilli atları genel olarak çok hafif hizmetlerde kullanılabilen kısa mesafelerde binek
hayvanı olarak ya da hafif yük taşıma hayvanı olarak kullanılan hayvanlardır. Bundan başka
özellikle çocuklara arkadaş ve onların spor ve zevk ihtiyacı için yetiştirilirler. Çok sağlam
yapılı, dayanıklı kanaatkâr ve uysal hayvanlardır. Preçevalski yabani atından kök aldığı
sanılmaktadır.
Resim: Midilli atları (Poniler)
Bu atların en önemli özeliklerinden biri de rahvan yürüyüşleridir. Boyu kısa olduğu
için zeytin ağaçlarının altından kolayca geçer. Bu nedenle hasat edilmiş zeytinin
taşınmasında önemli bir yere sahiptir. Dağlık arazide bir katır kadar dayanıklıdır ve
maharetle yürür. Katıra nazaran çok daha hızlıdır. Ayrıca binek esnasında katıra nazaran
daha yumuşak olduğu için biniciyi sarsmaz. Çok uysaldır ve sahiplerine büyük itaat
göstererek sevgi ile bağlanırlar. Boylarının küçük olması ve uysal karakteri ile ileride
çocukların binebilmesi için bir avantaj oluşturur.
5)Yerli At Tipleri
Türkiye'de yerli isim altında yetiştirilen değişik at tipleri bulunmaktadır. Bu yerli
tipleri, sabit morfolojik ırk karakterlerine sahip olmamaları nedeni ile birbirlerinden ayırt
etmek çok zordur. Bunlara ırk demekte mümkün değildir. Çünkü Türkiye'deki atlar,
Türkiye'nin tarihî ve coğrafi konumu nedeniyle birçok göçlerin yolu olmuş ve bu
göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri çeşitli at ırkları ile karışmışlardır. Bu nedenle
Türkiye'deki yerli atların gruplara ve tiplere ayrılarak incelenmesi daha uygundur.
Asıl yerli tip
Anadolu’nun çok eskiden beri yaşayagelen yerli atıdır. Bu tipin kendine mahsus
morfolojik karakterleri vardır. Küçük, yerden yapılı (tıknaz) ve toplu bir beden yapısıyla
seçilir. Bedende büyük bir harmoni göze çarpar. Baş orta büyüklüktedir. Alın geniştir.
Kulaklar orta uzunlukta, gözler canlıdır. Boyun orta uzunlukta ve kuvvetlidir. Cidago
yüksekliği 134 cm’dir. Göğüs derin, uzun ve geniştir. Bel, kısa ve kuvvetli, böğürler
kapalıdır. Sağrı biraz kısa, hafif meyilli ve yuvarlak yapılı, kasları da iyi gelişmiştir. Karın
yuvarlak, bacaklar kuvvetli ve sağlamdır. İncikler, bilekler ve tırnaklar sağlam bir yapıya
sahiptir. Çok iyi tırıs yapar, her türlü işte kullanılır. Her türlü yemi yer ve az yem tüketir.
Hastalığa ve açlığa dayanıklıdır. Donları kır, al, doru, yağız ve kula olup kır ve doru don
çoğunluktadır.
Kuyruk tutuşu normal, yele ve kuyruk tüyleri normal sıklıktadır. Bu atlar çok
doğurgandır. Anadolu’nun gerek iklimi gerekse Türk köylüsünün ekonomik şartlarına gayet
iyi uymuştur. Türkiye’nin hemen her yerinde bu tipi görmek mümkündür.
Çukurova tipi
Bu tip, asıl yerli tipe göre biraz daha yüksek cidago yüksekliğine sahiptir (137 cm).
Vücut hatları uzundur. Boyun ve bedenin orta kısmı daha uzundur. Yerli tipteki tıknazlığı,
yerden yapılılığı göstermez. Genellikle baş ve kulaklar uzundur. Boyun uzun orta derecede
kaslıdır. Cidago uzundur. Sırt ve bel uzundur. Ön göğüs kuvvetli fakat az geniş ve uzundur.
Böğürler açık, sağrı uzunca ve az meyillidir. Kuyruk genellikle yukarıdan bağlantılıdır.
Karın yuvarlaktır. Genellikle kemik yapısı kuvvetlidir. İncikler ve bilekler uzuncadır (yatık
bilek fazla görülür, kılıç bacaklılığa fazla meyil gösterir.). Bu atlara bugün az sayıda
rastlanmaktadır. Bu atların safkan Arap atı ile birleştirilerek ıslah edilmiş olduğu
söylenebilir.
Resim: Çukurova atı
Malakan atları
Türkiye’nin Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde özellikle Kars ve civarında diğer yerli
atlardan farklı ve daha ziyade soğukkanlı ırkların tesiri altında kalmış örneklere rastlanır.
Bunlara Malakan atları denilmektedir. Malakan; sütçü mandıracı anlamına gelir. Malakanlar
Ukrayna’dan Karsa göç etmişlerdir. Geniş, derin ve iri bir bedene ve kuvvetli kemiklere
sahiptir. Dayanıklı ve sakin mizaçlıdır. Donları genellikle yağız olup al ve kulaya benzer
donlarda görülür. Ancak son yıllarda bu atların sayıları da çok azalmıştır. Kuvvetli bir iş
hayvanı olarak kullanılır.
Resim: Malakan atı
Uzunyayla atı
Kayseri ve Sivas arasında bulunan Uzunyayla bölgesinde diğer yerli atlardan belirli
farklarla ayrılır. Eskiden yaygın bulunmasına rağmen bugün sayıları giderek azalmıştır.
Türkiye’deki iri yapılı atların elde edilişinde büyük rol oynamış bir at tipidir.
Resim: Uzunyayla atı
Anadolu yerli tiplerinden daha büyük bir kitle ve daha kuvvetli bir kemik yapısına
sahiptir. Cidago yüksekliği 145-150 cm’dir. Baş, büyük ve orta büyüklüktedir. Bazen
koçbaşı gösteren örneklere rastlanır. Profil genellikle alında düz, burun üstünde eğridir.
Boyun uzun, dar ve incedir. Cidago kısa ve siliktir. Sırt ve bel uzundur. Bel çukurluğu
görülür. Kısa ve düşük sağrı görülür. Bu sağrı teşekkülü bedene heterojen bir karakter verir.
Bacak kemikleri ve iskelet yapısı kuvvetli olmakla beraber incikler çoğunlukla uzuncadır.
Yürüyüşler süratsiz ve adımlar kısadır. Bununla beraber yurt içinde en kuvvetli ve büyük
sayılan bir at durumunu sürdürmüştür. Tarım ve koşum işlerinde diğer atlardan daha elverişli
olmuştur.
Canik atı
Sadece Samsun ve Çarşamba yöresinde “Canik atı” adı verilen bir tip mevcuttur.
Canik atı, diğer yerli ırklarından asabi mizaçları, çok çevik hareket kabiliyetleri ve rahvan
yürüyüşleri ile ayrılır.
Canik atlarında baş orta büyüklükte ve etlidir. Alın geniş, profil düz, boyun düz ve
kısadır. Sağrıları meyilli, bacakları kuvvetli ve duruşları düzgündür. Bilekler dikçe, tırnaklar
çok sağlam ve incik çevresi 17-18 cm’dir. Bu atlarda alın geniş ve tırnaklar sağlamdır.
Yürüyüşleri rahvan, çevik ve kuvvetlidir. Bu atlar her donda olmakla beraber en fazla doru
donludur. Yükseklikleri 140-145 cm civarındadır. Bu atların vücudu oldukça muntazamdır.
Renkleri genellikle dorunun çeşitli tonlarıdır. İçlerinde doğuştan rahvan yürüyenleri vardır.
Resim: Canik atı
Genellikle binek olarak kullanılmakla beraber; yük taşıma ve yük çekme işlerinde de
başarı ile kullanılır. Özellikle dağlık bölgelerdeki Canik atları daha dayanıklıdır.
Türk rahvan atı
Rahvan atlarda baş güzel, asil ve cesur görünümlü, alın geniş, profil düz, gözler parlak
ve büyükçe, boyut normal ve kaslı, göğüs geniş ve derin, bel kısa, sağrı yuvarlak, bacaklar
ve eklemler kuvvetli ve sağlam, tırnaklar sağlam ve serttir. Yürürken başlarını ve
kuyruklarını dik tutan atlar makbuldür. Çok çevik ve dayanıklıdır. Her donda olurlar. İnsana
çok yakın ve sakindir. Rahvan yürüyüşleri özel eğitimle sıçramadan yaptırılmaya
alıştırıldığında binici için çok rahattır. Rahvan yürüyüşte at aynı yandaki ayaklarını aynı
anda adımlayarak yürür. Rahvan yürüyüş ata sonradan eğitimle öğretilmesine rağmen
doğuştan rahvan yürüyen atlar da vardır. Kafesi derin ve genişçedir. Bacakları ve bacak
bağlantıları muntazamdır. Mafsallar geniş, bilekler kısa ve mera hayvanlarında çok defa
yatıktır. Tırnaklar, kuvvetli ve siyah, toplu ve sağlamdır. Derileri kalın, kılları sert, yele ve
kuyruk kılları sık, sert, kalın ve uzundur. Cidago yükseklikleri oldukça fazla olup 1.56 m’yi
geçebilir. Ortalama yükseklikleri 1.40-1.55 m arasındadır. İncikleri kuvvetli olup 18-20 cm
civarında ve genellikle uzundur.
Resim: Türk Rahvan atı
Cirit atı
Arap, Anadolu, Doğu Anadolu ve Hınıs atının karışmasından meydana gelmiştir. Çok
güzel, dayanıklı, kuvvetli, hızlı ve çok uysal bir attır. Baş ufak, gözler orta büyüklükte, kulak
araları ve cephe geniş, kulaklar hareketli, gözler parlak ve hareketli, baş profili genellikle
düzdür fakat az miktarda da olsa çukur ve bombeliye rastlanır.
Boyun orta uzunlukta ve kuvvetli, cidago az belirli, bel kısa, sağrı yuvarlak, tırnakları
kuvvetlidir. Bu atlar kuyruklarını ve başlarını yüksekte tutar. Bu görünümleri Arap atını
aratmayacak güzelliktedir. Ancak Arap atından daha kısa, tıknaz, kemikli, sağrı ve omuzları
daha gelişmiş ve kuvvetlidir. Manevra kabiliyetleri yüksek ve ilk hızları çok iyidir. Bu
nedenle cirit oyunlarında da en başarılı atlardır. Bu tür Osmanlı savaş atının torunlarıdır.
Cirit oyunu da Osmanlılar zamanında savaş olmadığı zamanlarda savaş provası olarak
ve idman için yapılırdı. Cirit oyunu karşılıklı iki takım hâlinde oynanır, her takımda 2 ila 15
süvari bulunur ve oyunun kurallarına göre bir metre uzunluğundaki meşe veya gürgen gibi
ağaçlardan yapılmış değnekleri bir birine mızrak gibi atarlar ve isabet ettirdikleri durumda
puan alırlar. Oyun sonunda hangi takımın puanı çok ise o takım kazanır. Cirit atlarında
önemli özelliklerinden biri de cesarettir. Cirit atının binici ile beraber karşı takımın atlarının
üzerine korkmadan gitmesi gerekir.
Resim: Cirit atı
Hınıs atı
Eklemleri kalın ve güçlü, bilekleri kısa, sağrı normal, bel kısa, boyun kalın ve kısadır.
Göğüs çok derin ve geniştir. Dolayısı ile bu atlarda büyük ciğer ve yürek vardır. Kolay kolay
yorulmaz, ölesiye çalıştırıldıktan sonra iki saat dinlenme ile ayağa kalkarlar. Cidago 135-138
cm civarındadır. Kuyruk ve yele normal olup bazı numunelerde güttür. Normal olarak baş
tutuşu dik ve gururlu, kuyruk tutuşu yüksektir ve kuyruk sokumu çok kalındır.
Baş etli ve güzel, alın geniş, kulaklar dik ve ufak veya normaldir, donları her dondan
olup en çok doru don vardır. Hınıs atı çok dayanıklı ve cesur olup aynı zamanda çok çevik
ve hızlı bir attır. Çok güzel araba çeker ve rahvan yürür.
Resim: Hınıs atı
DONLAR VE NİŞANELER
Atlarda bedeni örten kılların (örtücü kılların) bir bütün olarak gösterdikleri renge ya da
renkler karışımına don denir. Kılın rengi, kıl hücrelerinde kırmızı, siyah ve sarı boya
maddelerinin varlığına bağlıdır. Bu boya maddelerinin yalnız ya da belirli oranlarda birlikte
bulunmaları ve her bir boya maddesinin yoğunluğu donları meydana getirir. Yaşlanma ve
yaralanma gibi nedenlerden ötürü kıl hücrelerinde meydana gelen bozukluklar sonucu kıllar
beyaz renk olabilir. Bu durum patolojiktir.
Atlarda eşkâl (tanımlama) tespiti yapılırken donların doğru ve net bir şekilde
belirlenmesi de büyük önem taşır. Yanlış olarak don tespiti, özellikle pedigrili yetiştirme
yapılan at ırklarında, önemli hatalara yol açabilir. Adli vakalarda donun tam olarak tespit
edilmesi gerekir.
Donların atın verim kabiliyetleri üzerine etkisi yoktur. Deri ve kılların tamamen
pigmentsiz (beyaz) oluşu güneş yanıklarına, bukağılık çukurluğu beyaz olan atları ise
bıcılgan hastalığına karşı duyarlı hale getirebilir. Donlar durumlarına göre üç ana grupta
incelenir.
Esas (Asli) Donlar
Tayın doğduğunda sahip olduğu ve yaşamı boyunca değişiklik göstermeyen donlar bu
gruba girer. Esas donlar şunlardır.
Al Don
Bu donda beden, bacaklar, yele ve kuyruğu örten kıllar kırmızı renktedir. Kırmızı
rengin az ya da çok açık veya koyu tonları (nüansları) olabilmektedir. Al dona sahip bir atın
eşkâli alınırken renk tonlarına da dikkat etmek gerekir. Kırmızı rengin tonlarına göre al
donun değişik dokuz tane çeşidi bulunur. Bunlar:
Açık al; kıllar açık kırmızı renktedir.
Koyu al; esmere kaçan aldır.
Adi al; tarçın renginde, özelliği olmayan aldır.
Akkanat al; kıllar açık parlak kırmızı renkte, yele ve kuyruk beyaz ya da çok
açık sarıdır (yıkanmış gibi).
Sütlü kahve al; sarımtırak beyaza kaçan aldır.
Altuni al; kıllar sarımtırak parlak altın rengine çalar.
Kiraz al; parlak tarçıni, kiraz kırmızı rengindeki aldır.
Kestane al; renk kestane kabuğuna benzer.
Yanık al; kavrulmuş kahveye benzer, esmer görünüştedir.
Al don
Açık al
Koyu al
Adi al
Al kanat
Sütlü kahve al
Kestane al
Yanık al
Resimler: Atlarda ala donlar
Doru Don
Bu don çeşidinde bedeni örten kıllar kırmızı fakat yele, kuyruk ve bacakların distal
kısımları (carpal ve tarsal eklemlerin aşağı kısımları) siyah renktedir. Doru donun da bedeni
örten kırmızı kılların renk tonlarına göre beş tane çeşidi bulunmaktadır. Bunlar:
Açık doru; bedeni örten kıllar soluk kırmızıdır.
Koyu doru; bedeni örten kıllar koyu kırmızıdır.
Kirazi doru; bedeni örten kıllar, parlak kiraza çalan bir renktedir.
Kestane doru; beden dalından yeni alınmış kestane kabuğu rengindedir. Diğer
bir ifade ile kıllar, kırmızı denmeyecek kadar koyulaşmıştır, açık kahverengi
yani kestane kabuğu rengindedir.
Yanık kestane doru; bedeni örten kılların rengi yanmış kestane kabuğuna
benzer. Bu don çoğu kez yağız donla karıştırılır. Böyle durumlarda atın donu
gün ışığı altında incelenmelidir. Özellikle sağrıda kırmızı renkte kılların
mevcudiyeti, bu don ile yağız donun birbirinden ayırt edilmesine yardımcı olur.
Yağız don
Kuzguni yağız
Donuk yağız
Doru don
Kirazi doru
Kestane doru
İzabel don
Kula don
Resim: Atlarda esas donlar
İzabel Don
Beden, bacaklar, yele ve kuyruğu örten kıllar sarı, özellikle saman sarısı rengindedir.
Kula Don
Bu donda bedeni örten kıllar saman sarısı renginde olmakla beraber; yele, kuyruk ve
bacakların distal kısımları siyah renktedir. Sarı renge göre bu don da dört ton görülür.
Açık kula; kıllar açık sarıdır.
Adi kula; kıllar normal sarıdır.
Koyu kula; kıllar koyu sarıdır.
Kurt kulası; kılların dip kısımları sarı, uç kısımları siyah ya da koyu renklidir.
Türev Donlar
Tay doğduğunda sahip olduğu dona zamanla beyaz kılların girmesi ile sonradan
meydana gelen donlara türev donlar denir. Türev dona sahip olan taylar ya al ya da donuk
yağız donda doğar. Tay doğduğunda taşıdığı dona göre eşkâl tespiti yapılır.
Tay büyüdükçe kırmızı veya siyah kılların arasında beyaz kıllar görünmeye başlar.
Tay 1.0-1.5 yaşına ulaştığında gerçek donu ortaya çıkar. Bu nedenle pedigrili yetiştirme
yapılan ırklarda, tayın donu 1.0-1.5 yaşında tekrar tespit edilir ve pedigrisinde düzeltme
yapılarak yetkili kuruluş tarafından pedigriye don düzeltmesi yapıldığına dair not düşülerek
mühürlenir ve imzalanır. Türev donlar şunlardır:
Kır Don
Bedeni örten kılların beyaz kıllarla karışmış şeklidir. Beyaz kıllar tay doğduğunda
yoktur, sonradan çıkar.
Kır donun, siyah veya kırmızı kılların azlığına, çokluğuna veya gösterdikleri şekillere
göre sekiz tane çeşidi bulunmaktadır. Bunlar:
Pamuk kır; bedeni örten bütün kılların pamuk beyazı renginde olmasıdır.
Açık kır; bedeni örten kılların hemen hemen tümünün beyaz fakat çok az oranda
siyah kılların beyaz kıllar arasına serpilmiş olmasıdır.
Koyu kır; bedeni örten beyaz kılların arasında siyah kılların daha yüksek oranda
bulunmasıdır.
Demiri kır; bedeni örten beyaz kılların arasında bulunan kılların koyu gri renkte
olması ve genelde donun yeni kırılmış demir renginde görünmesidir.
Bakla kır; beyaz beden kılları arasına karışmış olan siyah kılların, beden, özellikle
sağrı, boyun ve omuzlar üzerinde bakla büyüklüğünde küçük odacıklar hâlinde
bulunmasıdır.
Çilli kır; beyaz üstünde siyah kılların çile benzeyen küçük lekecikler hâlinde
görünmesidir.
Kızıl kır; beyaz kılların arasında kırmızı renkli kılların bulunmasıyla oluşan dondur.
Mercani (Üveyik) kır; çilli kırda görülen lekeciklerin (çillerin) kırmızı kıllardan
oluşmuş şeklidir.
Ahreç Don
Bedeni örten kılların kırmızı ve beyaz karışımı kıllardan oluşmasıdır Yele, kuyruk ve
bacaklarla distal kısımlarının siyah renk bulunur. Diğer bir deyişle ahreç don, doru donun
beyaz kıllarla istila edilmiş şeklidir. Ahreç donun da tonları (nüansları) vardır. Bunlar;
Açık ahreç; bedeni örten kıllarda beyaz kılların oranı daha fazladır.
Adi ahreç; beyaz kıllarla kırmızı kıllar aynı orandadır.
Koyu ahreç: kırmızı kılların beyaz kıllardan daha fazla olmasıdır.
Kızıl ahreç; kırmızı kılların daha parlak renkte olmaları ve bol bulunmasıyla
karakterizedir.
Boz Don
Beden yanında; yele, kuyruk ve bacakların distal kısımlarının da kırmızı ve beyaz
kılların karışımından oluşmasıdır. Diğer bir deyişle boz don, al donun beyaz kıllarla istila
edilmiş şeklidir. Boz donun da değişik tonları vardır. Bunlar;
Açık boz; beyaz kıllar kırmızı kıllardan daha çoktur.
Adi boz; beyaz ve kırmızı kıllar hemen hemen aynı orandadır.
Koyu boz: kırmızı kıllar beyaz kıllardan daha çoktur.
Kar yağdı don; kırmızı renkli kılların hâkim olduğu bir don üzerinde beyaz
kılların küçük demetler teşkil etmesi ile meydana gelen dondur.
Kaplan lekeli boz: beyaz renkli kılların hâkim olduğu bir don üzerinde kırmızı
kılların küçük demetler teşkil etmesi ile şekillenen dondur.
Alaca Donlar
Bedende iki ayrı donun parçalar hâlinde bulunması ile meydana gelen donlara alaca
donlar denir. Eğer beden üzerindeki beyaz parçalar, diğer renkteki parçalardan büyük olursa
“alaca” kelimesi bu parçaların görüldüğü donun önüne, aksi olursa arkasına yazılır. Alaca
doru veya doru alaca gibi. Al ve yağız donların meydana getirdiği alaca donların
isimlendirilmesinde de aynı yöntem uygulanır. Alaca donlara birkaç örnek aşağıda
verilmiştir.
Alaca koyu al; beyaz parçalar koyu al parçalardan daha büyüktür.
Koyu al alaca; Al parçalar, beyaz parçalardan büyüktür.
Alaca yağız; beyaz parçalar yağız parçalardan büyüktür.
Alaca kula; beyaz parçalar kula parçalardan büyüktür.
Kır don
Pamuk kır
Açık kır
Koyu kır
Ahraç don
Alaca doru
Nişaneler
Koyu donlu atlarda vücudun değişik bölgelerinde (baş, bacakların distal kısımlarında,
ayak ve tırnak) görülen ve beyaz kıllardan oluşan lekelere nişane denir. Doru ve kula donlu
atlarda bazen görülen ester çizgisi de nişane sayılır. Atlarda eşkâl tespiti yapılırken donla
birlikte, eğer mevcut ise nişanelerin de doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekir. Aynı ırk,
aynı yaş ve aynı cinsiyete sahip atları birbirinden ayırt etmek için yapılan morfolojik
muayenelerin en önemlilerinden biri de nişanelerin net bir şekilde belirlenmesidir.
Alında Görülen Nişaneler
Alında birkaç beyaz kıl: Alında belli sayıda (sayılabilecek miktarda) beyaz
kılların bulunmasıdır.
Alın çok beyaz: Alında beyaz kıllar bir önceki nişaneden biraz daha fazladır.
Alında kartopu: Alında görülen beyazlığın yuvarlakça olmasına denir.
Büyüklüğüne göre küçük, orta ve büyük kartopu adları verilir.
Alında yıldız: Alındaki beyazlık köşeli olursa (Yıldız gibi beş köşeli olması şart
değildir.) bu isim verilir. Küçük, orta ve büyük olabilir.
Alında ay: Beyazlık ay şeklini andırıyorsa bu isim verilir. Ayın açık olan
ağzının sağa, sola, aşağı veya yukarı dönüklüğü de belirtilir.
Alında akıtma: Alındaki beyazlık aşağıya doğru (bunun üzerine doğru ) biraz
uzamış ise bu isim verilir.
Resim: Alında görülen nişaneler ( kartopu, yıldız)
Burun Üzerindeki Nişaneler
Burun üzerinde görülen nişanelere akıtma denir. Akıtma çeşitleri aşağıda
tanımlanmıştır.
Yarım akıtma: Akıtma burun üstünün yarısına kadar iniyor ise bu isim verilir.
Akıtma geniş veya ince ise bu özellik de belirtilir.
Tam akıtma: Akıtma bütün burun üstünde uzanır ise bu isim verilir. Yine geniş
veya ince olduğu belirtilir.
Yarım yüzü güzel: Akıtma burun üstünün bir yarımına yayılırsa bu isim verilir.
Yüzü güzel: Akıtma burun üstünün her iki tarafına yayılırsa bu isim verilir.
Kesik akıtma: Akıtma burun üzerinde kesilmiş ve biraz aşağıdan tekrar başlamış
ise bu isim verilir.
Ağzı kilitli: Akıtma üst dudaktan alt dudağa geçmiş ise bu isim verilir.
Burun ucu abraş: Burunun ucunda görülen beyazlığa abraş denir. Abraş bütün
burun ucunu kaplamıştır.
Burun ucu abraş nişaneli: Burun ucunda küçük bir abraş bulunduğunda bu
şekilde isimlendirilir.
Resim: Burun üzerindeki nişaneler
Bacaklarda Görülen Nişaneler
Bacaklarda görülen nişanelere seki adı verilir. Seki çeşitleri sırası ile şunlardır:
Seki eseri: Koronada ufak leke şeklinde beyazlığın bulunmasıdır.
Seki nişanesi: Beyazlığın ince bir şerit şeklinde koronayı sarmasıdır.
Alçak seki: Beyazlığın bukağılık çukurluğunun üzerine geçmesidir.
Tam seki: Beyazlığın topuğa (Anatomik olarak topuk burası değildir. Burası
insanlarda topuğa benzediği için bu isim verilmiştir.) “Articulatio metatarso
metacarpo falangis” kadar çıkmasıdır
Tam olmayan seki: Beyazlığın topuğu tam olarak sarmamasıdır.
Yüksek (Geçik) seki: Beyazlığın topuğun üzerine geçmesidir.
Çizme seki: Beyazlık carpus ve tarsus eklemlerine kadar uzanırsa çizmenin üst
kenarına göre de düzgün olmayan, köşeli ve sivri seki adları verilir. Seki
üzerinde siyah ya da kırmızı benekler varsa benekli seki denir.
a. Seki eseri b. Seki nişanesi c. Alçak seki …. d. Tam seki
e. Benekli tam seki f. Yüksek seki g. Çizme seki
Resim: Solda yüksek seki ve tam seki, sağda yüksek çizme seki
Resim: Dört bacakta çizme seki
Tırnakta Görülen Nişaneler
Tırnakta görülen nişaneler de beyazlık ve alacalık olarak belirtilmelidir. Tırnak beyaz
ve siyahla karışık olursa alaca denir. Tırnaklardan beyaz olan beyaz, alaca olan ise alaca
olarak isimlendirilir. Dört tırnağın hepsi siyah ise hiçbir tanımlama yapılmaz.
Resim: Tırnak nişanesi